ADIYAMAN GÖLBAŞI İLÇE MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

12 Mart İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY´u Anma Programı Düzenlendi

İlçe Protokolü ve Okullarımızdaki idareci , öğretmen ve öğrenciler ,Gölbaşı Anadolu İmam Hatip Lisesi tarafından hazırlanan "12 Mart İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY´u anma programında buluştular.
12 Mart İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY´u Anma Programı Düzenlendi

 Gölbaşı Belediye Konferans Salonunda yapılan programa Kaymakamımız  Sayın Murat ZADELEROĞLU,Garnizon Komutanı Binbaşı Serkan İÇÖZ, Gölbaşı Belediye Başkanı Sayın Yusuf ÖZDEMİR, İlçe Emniyet Müdürü Abdurrahman KÖSE,İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın  Ali Şeyh ÖZDEMİR, İlçe Müftüsü Selami SAYIN,  okul İdarecileri,  öğretmen, öğrenciler ve veliler katıldı.

  Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunması ile başlayan programın açılış konuşmasında Gölbaşı Anadolu İmam Hatip Lisesi  Müdürü Recep AKBAŞLI bu anlamlı günde sergiliyecekleri programa teşrif eden başta Kaymakamımıza,Garnizon Komutanımıza ,Belediye Başkanımıza,Milli Eğitim Müdürümüze ve tüm misafirlerimize teşekkür ediyorum dedi. İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın  Ali Şeyh ÖZDEMİR,12 Mart İstiklal Marşının Kabulü ve Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY´u anlatan bir konuşma yaptı.Milli Eğitim Müdürümüz Sayın  Ali Şeyh ÖZDEMİR konuşmasında:

   Bugün İstiklâl Savaşı’mızın destanı, bu varlık-yokluk mücadelesinin mısralara dökülmüş tarihi, gurur abidemiz İstiklâlimizin Marşı’mızın,   TBMM’de kabul edilişinin 95. yıl dönümüdür. Milletimize kutlu olsun!..

  Peşin söyleyelim ki, Türk İstiklâl Marşı, şiir kalitesi ve söyleyiş güzelliği bakımından, yeryüzündeki millî marşların hiçbirisiyle ölçülemeyecek kadar üstün ve derin mânâlı bir şiirdir. Bu marş, Türk milleti gibi hürlük ve hükümranlık vasıflarıyla yaratılmış bir milletin, bir gün bir ‘’İstiklâl mücâdelesi’’ yapmak zorunda kalışındaki muazzam tezadı yakından kavramış, destan ruhlu bir san’atkârın, heybetli terennümüdür

   İşte, en küçüğünden en büyüğüne kadar İstiklâl Marşı, büyük bir milleti asırlarca ayakta tutacak kadar sağlam, derin ve târihî mısra’larla örülmüştür. Bu şiirin:

 

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ,

Şühedâ fışkıracak,toprağı sıksan,sühedâ!.."

 

gibi mısra’ları, şiir ve mısra hâline konulmuş bütün bir Türk târihi ve bütün bir Türkiye toprağıdır. Bu kadar büyük bir târihi, bu kadar ulu bir vatanı, bu kadar kuvvetli iki mısra’a sığdıran şâir, milleti tarafından ne ölçüde sevilse ve ne derece övülse yeridir.

 

 Âkif’in doğduğu ve yaşadığı zaman dilimi, hatırlanması bile insana üzüntü ve keder veren bir dönemdir. Bu dönem, üç kıtada egemen olmuş büyük bir medeniyetin kurucusu Osmanlı Devleti’nin yıkılış dönemidir. Üzücü olaylar üst üste gelmekte, kamuoyunda ümitsizlik hâkim olmaktadır.

 İstiklâl Savaşı’nın elemli ve buhranlı günlerindeyiz. İzmir gitmiş, Bursa düşmüş. Afyon kaybedilmiş, düşman orduları bin yıllık Türkiye târihinde ilk defa Türk yurdunun harîm-i ismetine sokulmuştur.

Bayrağımızın rengi ve âkıbeti üzerine yüreğimiz titriyor. Her gördüğümüz al renk, bize onu hatırlatıyor. Üzülüyoruz: Şafaklar niçin sönüyor? Her al rengin sonu böyle karanlık mıdır? 

O ise, asla ümitsizliğe kapılmamış aksine halkını harekete geçirmek için cepheden cepheye koşmuştur. İstiklâl Marşımız, çoğu insanın sandığı gibi, kurtuluştan sonra değil, ülke düşman işgalindeyken yazılmış bir marştır. Bu yönüyle İstiklâl Marşı’mız, İstiklâl Savaşı’mızın da çok mühim bir destanı ve tarihidir. Âkif için “İstiklal Harbi’nin manevi cephesinin önderi” sözü yerinde kullanılan bir deyimdir. İşte, İstiklâl Marşı şâiri, bize tam bu anda sesleniyor. Dünyânın en inandırıcı söyleyişiyle diyor ki:

 

“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”

 

Ankara’da Tacettin Dergâhı’nda bu mısraları yazarken, ufukları karanlık, safha safha yıkılmakta olan bir vatanın geleceğine dair umut ışıklarını ateşliyordu. O, şehirden şehre, cepheden cepheye koşarak insanlara, ümitsizliğe düşmemelerini, güçlü ve ümitvar olmalarını ısrarla telkin ediyordu.

 

Söylemeğe hâcet yoktur ki, İstiklâl Marşı şâiri, hele o zamanki düşmanlarımız karşısında, böyle bir endişeye kapılmıyor, zaferi mukadder görüyor, bu zafere, en az Allah’a inandığı kadar inanıyor; Türk milletine güvendiği kadar güveniyordu.

 

Akif, içinde bulunduğu coğrafyanın ve bir meyvesi olduğu Türk-İslâm tarihinin uyanık bir beyni olarak, dünyayı ve içinde bulunduğu çağı çok iyi tahlil etmiş, onun eksik ve arızalarını, çürümüş yanlarını teşhis ederek inanç-vicdan-bilim eksenli önemli reçeteler sunmuştur. O,  milletine âşık, insanlara karşı merhametli bir mizaca sâhip, şâir tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, zirve bir insandır. İdealist, sanatkâr,  şair, hatip, devlet adamı, kahraman, âlim ve bilge bir düşünce adamıdır Âkif…

 

Akif’in fikirlerinin tutarlı olmasının temelinde; kendisinin hem pozitif bilimlerde hem de dinî ilimlerde çok iyi bir eğitim almış olması, milletimizin bu topraklarda geçirdiği bin yılı ve onun maddî-mânevî dinamiklerini iyi bilmesi ve çağını iyi tanıması yatmaktadır. Bu özellikler, onun şiirlerini çok iyi beslediği gibi, fikirlerinin de tutarlı olmasını sağlamıştır.

 

Ama Mehmet Âkif”in öne çıkan ve gençlerimize örnek gösterilmesi gereken en önemli vasfı, bir düşünce ve hareket adamı olmasıdır.

 

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”

 

Millî marşımızda yer alan bu mısralar, bir milletin bağımsızlık, özgürlük ve kendine güven duygusunun ifadesidir. 

 

Âkif, Batı’nın emperyalist, sömürgeci, saldırgan, yok eden vahşi medeniyetine şiddetle muhalefet etmiştir.

 

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
          Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
         Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
        Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?

 Âkif, medeniyet kavramı etrafındaki bu eleştirel düşüncelerini, hem doğrudan doğruya ikiyüzlü Batı’ya yöneltir, hem de bizdeki körü körüne Batı’ya inanmış taklitçilere…

Zira milletimizin bazı kesimlerinin bir hastalığı da Batı hayranlığıdır.

O, insanın faydasına olan medeniyetin peşindedir. Çünkü, bilim ve teknoloji insanlığın ortak malıdır. Akif buradan hareketle, Batı’nın alınacak yönlerini şöyle anlatır:


Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atını;
Veriniz hem de mesâînize son sür’atini.
Çünkü kaabil değil artık yaşamak bunlarsız;
Çünkü milliyeti yok san’atın ve ilmin; yalnız.

 

Akif’in hayalindeki insan modeli: hem Doğu’yu, hem Batı’yı bilecek ve bunlar arasında bir sentez yapacak ve bu sentezi hayata uygulayacaktır. O, gerek şahsî hayatında, gerekse eserlerinde, kuvvete karşı, hakkı; menfaate karşı fazileti ve Allah rızasını savunmuştur.

 

Âkif, ne bir dönemin yanlış anlayışı gibi bilime, medeniyete ve Garb’a tamamen yüz çevirmiş; ne de, ‘Bilim her şeydir!’ diyerek pozitivizm’in sığ sularına atlamıştır. O, hayatının her döneminde olduğu gibi, bu hususta da tam bir denge insanı olmuştur. Çağının Müslümanlarını:


Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir,
Müslümanlık bilmem ammâ, galiba göklerdedir.

diyerek Müslüman halkı silkelemeye, uyarmaya çalışmıştır.

 

 Âkif, gerçek bir düşünür ve aydın olduğu için Avrupa’nın iki yönünü hep vurgulamıştır. Onun bu uyarısı bugün de geçerlidir.

 

Çalış dedikçe Şeriat, çalışmadın durdun
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun.
Sonunda bir de ‘tevekkül’ sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!’

 

 Akif’e göre geri kalmanın en önemli sebeplerinden birisi, tembelliktir:


Bir bakıma gökler uyanık, yer uyanıktır,
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır!
...
Yer çalışsın, gök çalışsın; sen sıkılmazsan otur!


diye haykırarak milleti, tembellikten, cehaletten uyarmaya çalışır.

 

 

         Âkif, hasta yatağında yatarken, kendisine :
         “Eğer yeniden bir marş yazacak olsaydınız, nasıl yazardınız?” diye soran bir gazeteciye:
         “Allah, bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!” diyecek kadar vatan ve millet sevgisiyle dolu bir insandır.

         İstiklâl Marşı’mızın TBMM’de kabulünün 95. yıl dönümü ülkemize kutlu olsun. Bu kutlu marşı milletimize kazandıran Millî Şairimizi de ebediyete irtihalinin 80. yılında rahmet ve şükranla anıyorum. Ruhu şâd olsun!... Bu programı hazırlayan Gölbaşı Anadolu İHL idareci, öğretmen, öğrenci ve personellerine de teşekkür ediyorum.
            Son cümlemi, yine onun sözlerinden alarak diyorum ki:
        

         “Allah, bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!”

          

 

Program akışı içerisinde  öğrenciler tarafından hazırlanan tiyatro gösterileri, oratoryo ve Mehmet Akif ERSOY’un şiirleri seslendirildi.Resim,kompozisyon ve şiir dalnıda ödül alan öğrencilerimize Kaymakamımız  Sayın Murat ZADELEROĞLU,Garnizon Komutanı Binbaşı Serkaz İÇÖZ, Gölbaşı Belediye Başkanı Sayın Yusuf ÖZDEMİR tarafından hediye takdim edildi.   Beğeniyle izlenen programın sonunda İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın  Ali Şeyh ÖZDEMİR, başta Gölbaşı İmam Hatip Lisesi Müdürü Recep AKBAŞLI olmk üzere emeği  geçen öğretmen ve öğrencileri tebrik etti.

12-03-201612-03-201612-03-201612-03-201612-03-201612-03-201612-03-201612-03-201612-03-201612-03-201612-03-2016

Cumhuriyet Mah. Gazi Cad. No171 Gölbaşı/ADIYAMAN - 04167816040

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.